Ben bir bankada çalışıyorum ve 15 yıldan uzun
süredir de çeşitli bankalarda görev aldım. Tabi ki bankaların fiyatlama,
ürünler ve uygulamalar konusunda eleştirilmesi gereken yönleri var ancak bunun
son yıllarda fazlasıyla abartıldığını düşünüyorum.
·
Mesela “Hesap İşletim Ücreti”
konusu. Asıl sorun bence adında J Adı bu olunca insanlar da doğal olarak “kardeşim, benim hesabımın nesini işletiyorsun?” diye soruyorlar.
Bunun adı “Bankanın yaptığı müthiş yatırımlardan yararlanma ücreti” olmalı. Ne var bu müthiş yatırımların içinde?
o
Bankalar, internet şubelerini,
mobil şubelerini, ATM’lerini 365 gün, 24 saat prensibi ile ayakta tutmak için
milyarlarca liralık teknolojik altyapı yatırımı yapıyorlar.
o
Bizler son kullanıcı olarak
dünyanın neresine gidersek gidelim kredi kartımız ve banka kartımızla
hesabımıza erişip dünyanın tüm ATM’lerinden paramızı çekiyoruz. Yani, bankalar
bu bilgiyi sağlamak için dünyanın bilgi ağına girmek üzere çok büyük yatırımlar
yapıyorlar.
o
Türkiye’nin her köşesinde şube ve
ATM kuruyorlar. Evimizin 500m civarında bir ATM veya şube yoksa, bankalar “yetersiz”
damgasını yiyor.
o
Bankalar her şubede en az 7-8 kişi
istihdam ediyor. Sadece istihdam etmekle de kalmıyor, yüksek kiralar veriyor,
şube içlerini yüzbinlerce lira vererek döşüyor, o şubelere ciddi teknolojik
altyapı yatırımı yapıyor.
o
Bankalar, tüm müşteriler ve tüm
çalışanlar, banka sistemine eriştiklerinde anlık, doğru veriye ulaşabilsinler
diye ciddi veri depoları oluşturmakla kalmıyor; bu verileri doğal afet,
terörizm, yangın vb. risklere karşı korumak için bir kaç farklı yerde daha
depoluyorlar.
o
Paranızı sanal saldırılara karşı
korumak için veri güvenliği konusunda miyonlarca lira para ve inanamayacağınız
düzeyde zaman harcıyorlar. Paranızı fiili saldıralara karşı korumak için de bir
koruma ordusu çalıştırıyorlar.
Ve biz, bunlar için hiç para vermek
istemiyoruz. Bunları veri olarak kabul ediyoruz ama bunlar ciddi yatırımlar ve
ciddi maliyetler.
·
Kredi kartı ücretleri de aynı
şekilde yanlış anlaşılan kalemlerden biri.
·
Alışverişinizi kart ile yapıp 40
gün boyunca paranızı harcamadan değerlendirip, 40. gün sonunda değerlenen
paranız ile hiç faiz ödemeden sadece anapara ödemenizi sağlıyor kredi kartları.
·
Türkiye gibi birikim sorunu olan
ülkelerde, vade farksız taksit yaparak, insanların ihtiyaçlarına zorlanmadan
erişmesini sağlıyor kredi kartları.
·
Dünyanın her yerinde, hiç bir
sorun yaşamadan alışveriş yapmanızı sağlıyor.
·
Havaalanlarında, restoranlarda,
barlarda, otoparklarda sizin için anlaşmalar yapıp indirimler, hediyeler
veriyor kredi kartları.
Ve biz, yine bu hizmetler için para vermek
istemiyoruz çünkü bunları da veri olarak kabul ediyoruz.
·
Bir diğer şehir efsanesi de
Bankaların çok kar ediyor olması. Evet bir şirketin / bankanın 3-5 milyar TL kar etmesi,
biz sıradan insanlar için inanılması güç ama sermaye karlılığı diye
baktığımızda bu rakamlar düşük kalıyor. Nasıl mı? Bankaların sermaye karlılığı
10%’un altına inmiş durumda. Yani, sermayedarlar onbinlerce kişi çalıştırmak,
milyarlarca TL riske girmek, verdikleri kredilerin peşine düşmek gibi
meşakkatli işlerle uğraşmak yerine taş atmadan, kollarını yormadan, bu parayı
mevduat olarak değerlendirseler, kazandıklarının en az 25% daha fazlasını
kazanırlar.
Dolayısıyla, bankalar, sermayelerine oranla az
para kazanıyorlar. Bu da bankaların büyümesini ve dolayısıyla ekonomiye ve
büyümeye daha az katkı vermelerini sağlıyor (Sermaye yeterlilik rasyosu vs ile
ilgili detaylara girmeyeceğim)
Ben bunları niye yazıyorum? Öncelikle, bu
sektörde yıllardır çalışıyorum, dolayısıyla bu sektörün sağlıklı bir şekilde
büyümeye devam etmesi benim için de önemli. İkincisi, bilgi sahibi olmadan
fikir sahibi oluyoruz ve fikirlerimiz çoğu zaman da tek taraflı oluyor.
Dolayısıyla çok sınırlı sayıda insana ulaşacak bile olsam madalyonun öbür
yüzünü de göstermek istedim.
Devam edeceğim J